Mansur'un emriyle, Beytülmalın kasasını açmışlardı ve herkese oradan, bir miktar veriyorlardı. Şakrani de Beytülmaldan payını almak için gelenlerden biriydi. Fakat kimse onu tanıyamadığı için, kendisine bir pay almaya, vesilesi yoktu. Cedlerinden birinin köle olup Resul-i Ekrem (s.a.a)'in onu azat etmiş olması itibariyle bu azatlık unvanı ister istemez Şakrani'ye de, oradan miras kalmıştı ve onun için kendisine, 'Mevla Resulallah' yani Resulullah'ın azatlısı diyorlardı. Kendisine gelen bu unvan, Şakrani için, bir nevi intisab ve iftihar sayılıyordu. Bu yüzden o da kendisini, risalet hanedanına mensup sayıyordu.
Bu arada, Şakrani'nin meraklı ve endişeli gözleri, Beytülmaldan kendisi için payını alacak bir, vesile aramaktaydı ki, İmam Sadık (a.s) 'ı gördü. Yanına giderek hacetini söyledi. İmam gitti uzun sürmedi. Şakrani için bir pay alıp bizzat getirdi onu Şakrani'nin eline verdiği zaman yumuşak bir dille ona, şu cümleyi söyledi:
- İyi bir iş kimin tarafından yapılırsa yapılsın, iyidir fakat senin tarafından ve risalet hanedanına bağlı olduğun için daha iyi ve daha güzeldir. Kötü bir işe gelince, oda her kimse tarafından yapılırsa yapılsın, kötüdür fakat aynı intisabından dolayı, senin tarafından yapılırsa, daha çok kötü ve daha çok çirkindir.
İmam Sadık (a.s) bu cümleyi buyurunca, İmamdın onun sırrından yani, ayyaşlığından haberdar olduğunu anladı. İmam onun, ayyaş olduğunu bildiği halde, kendisine sevgi gösterdi ve sevgisinin arasında, kusurunu da söyledi. Şakrani bundan çok utandı ve kendisini kınadı.