Bir gün Hz. Lokman, artık iyice büyümüş, delikanlı olmuş oğluyla sohbet ediyordu. İnsanların yaptıkları işlerden, doğruluktan ve haksızlıklardan söz ediyorlardı. Toplumun durumu pek iç açıcı değildi. Davut (as)’ın önderliğinde tevhit inancı yaygınlaştırılmaya çalışılıyordu ama, insanları putperestlikten, alışageldikleri bencilce, haksız ve kötü davranışlardan uzaklaştırmak çok zordu. Hz. Lokman oğluna:
“–Bak evlat” dedi, bembeyaz sakallarını sıvazlayarak, “Yaşım iyice ilerledi…” Derin bir iç geçirdi. Oğlu, onun önemli şeyler söyleyeceğini sezdi. Daha dikkatli bir şekilde babasının gözlerine baktı. Hz. Lokman:
“–Biliyor musun” dedi, “En büyük haksızlık nedir?” Sonra cevap beklemeksizin ekledi: “Allah’a şirk koşmaktır. Nerede olursan ol, hangi şartlarda bulunursan bulun, sakın Allah’a şirk koşma…!”
Ergenlik çağına çoktan girmiş olan çocuk, bütün varlıkları yaratan ve sahibi olan varlığın Allah olduğunu, ondan başka tanrı olmadığını biliyordu. Bununla birlikte ‘en büyük haksızlık’ denilince aklına birinin malını zorla ele geçirmek veya bir masumun kanını dökmek gibi şeyler gelmişti. Hz. Lokman, sanki oğlunun aklından geçenleri okumuş gibi:
“–Allah her şeyin yaratıcısı ve sahibi değil midir? İnsanlar ancak bu yüce güce boyun eğdiklerinde ve yalnızca onun emirlerine uyduklarında eşitlenmiş olmazlar mı?” diye sordu. Oğlu:
“–Evet” diye cevap verdi. Hz. Lokman devam etti:
“–Peki Allah’a şirk koşanlar ne yapıyorlar? Zalim krallarını veya tabiat güçlerini simgeleyen heykelleri Yüce Allah’ın ortakları olarak görüyorlar. Putlar adına yalan yanlış kurallar, kanunlar uyduruyorlar bu yolla insanlara en büyük haksızlıkları yapıyorlar…” Çocuk düşününce, babasına hak verdi. Her türlü haksızlığın başı şirkti. Babasının yüzüne baktı, gülümsedi. Babası da ona şefkatle baktı:
“–Peki”, dedi. “En büyük haksızlık, Allah’a yapılan haksızlıktır, bunu biliyoruz... İkinci büyük haksızlığı insanlar kime karşı yapar?” Çocuk atıldı:
“–Ana babasına…!” Hz. Lokman başını salladı:
“–Evet… Allah insana, ana babasına iyi davranmasını öğütlemiştir. Analar binbir zahmet ve acıyla bebeklerini karnında taşır; güçlükle dünyaya getirir; iki yıl boyunca sütüyle besler… Ana babalar, çocuklarına bir ömür harcar, onlardan ilgisini ve yardımını esirgemezler… Allah’ın emri şudur: Önce Allah’a, sonra ana babana şükredeceksin… Her zaman minnet duyacaksın… Saygıda kusur etmeyeceksin… Biliyor musun? Ana baba ne isterse, çocuklar onu yerine getirmeye çalışmalıdır. Bir şey hariç…” Çocuk merakla babasına baktı. Babası devam etti:
“–Eğer onlar çocuğunu Allah’a ortak koşmaya ve O’nun emirlerinden dışarı çıkmaya zorlarsa o zaman onların sözü dinlenmez; bununla birlikte yine de onlara yumuşak davranılır…”
Hz. Lokman, derin bir nefes aldı, gözlerini uzaklara çevirdi, konuşmasını sürdürdü:
“–İnsanlar bir şeyi aklından çıkarmasalar, dünyada kötülüğün en ufak izi kalmaz… Büyük olsun, küçük olsun, açıktan yapılsın, kuytularda gizlice yapılsın, yaptığın her bir iş, sana geri döner. Allah her şeyi görür ve bilir. Yaptıklarından dolayı her insan hesaba çekilecektir…” Sonra oğluna şöyle bir soru yöneltti:
“–Dünyada ve ahirette mutlu ve huzurlu olmak istiyor musun?” Çocuk gülümsedi:
“–Kim istemez ki…” Babası devam etti:
“–Evlat… Namazını kıl, aksatma… Doğruluktan yana ol ve doğruluğa çağır; kötülükten uzak dur ve kötülükleri engellemeye çalış… Bu yolda pek çok zorluklarla karşılaşabilirsin… Sabırlı ol… İşte dünyanın en önemli meselesi budur…” Lokman Hekim’in nedense gözleri dolmuştu; belki de uzun yaşamı boyunca yaşadıkları gelmişti. Sözlerine devam etti:
“–Kimseyi küçümseme, burnun havada olmasın… Çalım satarak yürüme… Allah kendini beğenmiş, sürekli övünüp duran kimseleri sevmez… Davranışların doğal olsun… İnsanlara yüksek perdeden konuşma… bağırıp çağırma… Unutma, en berbat ses, eşek anırmasıdır…!”
Lokman Hekim, gerçekten duygulanmış, onun bu hali oğlunu da duygulandırmıştı. Kalktı babasının elinin öptü, ona sarıldı